Şubat 5, 2025

Güncel ve Tarafsız Haberler – Radio Fresh

Güncel ve tarafsız haberlere dair ekonomi, spor, teknoloji ve magazin dünyasının nabzını tutun!

Cemal Şakar’dan Sait Faik Analizi

Cemal Şakar, Sait Faik'in eserlerindeki insan sevgisi ve dilin modernleşmesini ele aldı.

Yazar ve eleştirmen Cemal Şakar, Türk öykücülüğünün önemli temsilcilerinden Sait Faik Abasıyanık ile ilgili, “Sait Faik her zaman ortadaki adamı anlatmıştır. Onun ilk dönemindeki insan sevgisiyle yola çıktığı tarzının, edasının zamanla otobiyografikleşmeye başladığını da vurgulayalım, anlatıcıyla yazar arasındaki mesafe giderek kapanmıştır.” dedi.

Anadolu Ajansının (AA) “Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni” başlıklı dosya haberleri kapsamında, “Sanata Teoriyle Bakmak”, “Kurmacanın Grameri”, “Sanatın Kendiliği” kitaplarının yazarı Şakar, Abasıyanık’ın Türk edebiyatındaki yerine ilişkin AA muhabirine değerlendirmede bulundu.

Abasıyanık’ın, yazmaktan çok deli gibi okuyan biri olduğunu aktaran Şakar, kendine bir kök arayan yazarın, kendi köklerini derinleştirmek, başka derin ve sağlam köklerle buluşmak amacında olduğunu söyledi.

Şakar, Abasıyanık’ın beslendiği birçok yazarı “kaynakları” olarak zikrettiğini aktararak, şunları kaydetti:

“O kaynakları için şunları söyler; ‘Hiç sistemli okumadım. Birçok, yazıcı okudum. Hepsinin tesirinde kaldım galiba ama beni kendime alıştıran Andre Gide olmuştur. Onun gibi hiç yazmadan Kafka’yı severim. Lautreamont en büyük dostumdur. Ben Prust, Jid, Dostoyevski, şu ve bu dedim. Öteki Bodler, Renbo desin. Beriki Edgar Po desin. Daha ötekiler Şekspir, Göte, Şiller desin. Kafalarımız bunlara borçlanmadıkça bizi de gelecek bir başka nesil inkar edecektir.’ Burada esas üzerinde durulması gereken, ‘kafalarımız bunlara borçlanmadıkça’ ifadesidir ki o, bu ifadeyi başka yerde de tekrarlar. Tabir yerindeyse Sait Faik, ‘yüzünden okuma’ya karşıdır. Okudukları, insanı değiştirmeli. İnsan, dünyaya başka bir gözle bakabilmelidir. O, böyle bir temas olmadıkça gelecek nesillere kalmanın mümkün olmadığını düşünür. Zaten gelecek nesillere kalanlar, güçlü eserler ortaya koyabilenler referans değeri kazanır ve onlar kendi kendilerini refere etmese de gelecek nesillerin referans kaynağı olur.”

“Modern edebiyat, tümelin değil, tekilin peşindedir”

Genel olarak öykünün modern bir tür olduğunun söylendiğini, bunun da doğru bir tanımlama olduğunu kaydeden Şakar, “O zaman öykünün geleneksel türlerden farklı olduğunu da söylemiş oluruz. Temel fark, modern edebiyatın, bireyi merkeze alması, sıradan olayları işlemesidir. Modern edebiyat, tümelin değil, tekilin peşindedir. Evreni kozmos değil, kaos olarak düşünür. Basit, küçük insanı ve sıradan olayları anlatmayı seçtiğinizde dil de ona uygun olarak sıradan, basit olmalıdır. Modern edebiyat iyiyle kötüyü, güzelle çirkini, doğruyla yanlışı meczeder, iç içe geçirerek anlatır. Bu nedenle de öykü ve romanda tutunamayanları, delileri, meczupları, kenara itilmişleri anlatmayı sever. Dolayısıyla anlatılan tiplerin, olayların ve durumların seçimi, türün doğasının dayatmasıdır. Aşık, maşuk, leyla, mecnun, cimri, kahraman gibi tümel tipleri aramak beyhudedir.” diye konuştu.

Yazar Şakar, Abasıyanık’ın izleklerini üç döneme ayırmanın mümkün olduğunun altını çizerek, sözlerine şöyle devam etti:

“Semaver, Sarnıç, Şahmerdan ve Medar-ı Maişet Motoru’nda toplumsal olana yönelik ilgi, sonraki dönemde hayata tutunamamış anti-kahramanlara döner. Sonrasındaysa son kitabı Alemdağ’da Var Bir Yılan ile gerçeküstü eğilim ortaya çıkar. Ancak bu daha çok edebi tavırdaki, edadaki bir değişimdir. Sait Faik her zaman ortadaki adamı anlatmıştır. Onun ilk dönemindeki insan sevgisiyle yola çıktığı tarzının, edasının zamanla otobiyografikleşmeye başladığını da vurgulayalım, anlatıcıyla yazar arasındaki mesafe giderek kapanmıştır.”

Türkiye’deki modernleşme baskısının dilin üzerinde de hissedildiğinin altını çizen Şakar, bunun bir sonucu olarak, sıradan olana yönelmeyle dilin de sıradan, gündelik, herkesin konuştuğu dil olmasının bir zorunluluk halini aldığını söyledi.

“Onun dile kattığı şiirselliği vurgulamamız gerekir”

Cemal Şakar, modernleşmenin gelenekten radikal bir kopuş istediğine işaret ederek, “Bu radikal talebin başında doğal olarak dil gelmektedir. Her modernleşen ülkede olduğu gibi ülkemizde de dil geleneksel olandan koparılıp, modern olarak inşa edilmek istendi. Sait Faik’in bu süreçte öz Türkçeci bir tutumu olmayıp, İstanbul’un konuşma dilini kullanmıştır. Öte yandan onun dile kattığı şiirselliği illa vurgulamamız gerekir. Dile bakar mısınız: ‘Birdenbire bulunduğumuz odanın kapısı açılıverdi. İçeriye rüzgar girdi. Soğukla beraber yapraklarını dökmüş bir ağaç girdi. Ağacın arkasından duman, dumanın arkasından bir kuş, kuşun arkasından bir bulut girdi.'” ifadelerini kullandı.

Bazı eleştirmenlerin usta yazarın da içinde olduğu dört ismi, Türk öykücülüğün dört temel taşı olarak kabul ettiğini vurgulayan Şakar, “Bunlar Ömer Seyfeddin, Sabahattin Ali, Memduh Şevket Esendal, Sait Faik’tir. Eleştirmenler ilk iki ismin olay, diğer ikisinin de durum öyküsünün kurucusu olduğunu ve günümüz öyküsünün hala bu temel taşlar üzerinde yükseldiğini söyler. Bu, genel olarak katıldığım bir tespittir. Sait Faik, Alemdağ’da Var Bir Yılan’la öykümüzü temelden değiştirip 1950 Kuşağı’na yol açmıştır.” dedi.

Şakar, üslubun bir görme biçimi, meseleyi ele alma tarzı olduğunu ve bunu belirleyen temel unsurun da yazarın politik tutumu olduğunu vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:

“Her yazar politiktir. Neyi nasıl göreceğiniz, nasıl değerlendireceğiniz politik bir meseledir. Buradaki değerlendirme, aynı zamanda neyi içeri alıp, neyi almayacağınızı, içeri aldıklarınızı niçin içeri aldığınızı, dışarıda bıraktıklarınızı niçin dışarıda bıraktığınızı, içeri aldıklarınızı ne şekilde birbiriyle bağlayacağınızı, nasıl kurgulayacağınızı belirler. Dolayısıyla Sait Faik de sonuna kadar politik bir yazardır. Söz gelimi o şöyle der: ‘Nasıl bir dünya mı? Haksızlıkların olmadığı bir dünya… İnsanların hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya… Hırsızlıkların, başkalarının hakkında tecavüz etmelerin bol bol bulunmadığı… Pardon efendim! Bol bol bulunmadığı ne demek? Hiç bulunmadığı bir dünya…’ Estetiği aynı zamanda bir temsil rejimi olarak da düşündüğümüzde Sait Faik’in estetik tercihi, şehrin kustuğu, dışladığı insanları anlatmaktan yanadır. Burada politik olan, toplumsal mekanın yeniden düzenlenmesidir. Bir şekilde dışlanmış, görmeze itilmiş insanları toplumsal alana geri getirip onları görünür alana çıkarmak mekanın yeniden düzenlenmesi demektir.”

denetme sex veren site HD başarıbet giriş onwin giriş